10 Şubat 2012

50/50


Uzun bir aranın ardından yeniden sizlerleyiz.  Ben bu dönemde çeşitli sorunları sonuca bağlamakla meşgul olduğumdan blog’a yoğunlaşamadım. Diğer yazarlarımız da sanırım, başka yazan olmayınca motivasyonlarını kaybettiler. Neyse ki yeniden beraberiz ve yeniden bir film eleştirisi yazmanın heyecanını yaşıyorum şu anda. :)

Ayrı kaldığımız dönemde çok fazla film de izleyemedim aslında. Bu filmler arasında çok iyiler de vardı, çok kötüler de. Zaten iyi ya da kötü söyleyeceklerimi zamanla burada paylaşıyor olacağım. Bugün çok beğendiğim bir filmle başlamak istedim: 50/50.

Genç yaşta kansere yakalanan Adam ve arkadaşı Kyle’ın hikâyesini izliyoruz filmde. Adam, oldukça düzenli, çalışkan ve sorumlu bir portre çizerken, en yakın arkadaşı Kyle ise daha başına buyruk, asi ve serseri (!) bir karakter gibi görünmektedir. Film boyunca Adam’ın mücadelesini ve Kyle’ın ona olan gizli desteğini izliyoruz.

Bazı filmlerde spoiler vermekten çekinmiyorum ama bu film için spoiler vermemeye çalışacağım, zira herkesin bu filmi izlemesini istiyorum. Kyle ile Adam’ın ilişkisi o kadar güzel ki filmde, burada bir şeyler söyleyip izlemeyenleri etki altında bırakmak istemem. Özellikle arabadaki kahve sahnesi ve sonrasında Kyle’ın evinde Adam’ın gördüğü kitap benim için çok etkileyiciydi.

Filmde komedi ve dram bir arada ve dengeli şekilde ilerliyor film boyunca. Birçok sahnede gülümsemenize engel olamayacağınız gibi, birçok sahnede gözyaşlarınıza da engel olamayacaksınız. Ben filmi çok beğendiğim için övgü dolu sözler yazmak istiyorum ama izleyecek olanları da yüksek beklenti içine sokmak istemiyorum, çünkü temel olarak 4-5 kişi çevresinde dönen ve basit şeyler anlatan çok güzel bir film var karşımızda.

Son olarak, filmin hikâyesi, senaristin hayatından esinlenmektedir. İzleyin derim. :)

Bu film için İzle veYorumla puanı: 9/10


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...