Uzun bir aranın ardından
yeniden sizlerleyiz. Ben bu dönemde
çeşitli sorunları sonuca bağlamakla meşgul olduğumdan blog’a yoğunlaşamadım.
Diğer yazarlarımız da sanırım, başka yazan olmayınca motivasyonlarını
kaybettiler. Neyse ki yeniden beraberiz ve yeniden bir film eleştirisi yazmanın
heyecanını yaşıyorum şu anda. :)
Ayrı kaldığımız dönemde
çok fazla film de izleyemedim aslında. Bu filmler arasında çok iyiler de vardı,
çok kötüler de. Zaten iyi ya da kötü söyleyeceklerimi zamanla burada paylaşıyor
olacağım. Bugün çok beğendiğim bir filmle başlamak istedim: 50/50.
Genç yaşta kansere
yakalanan Adam ve arkadaşı Kyle’ın hikâyesini izliyoruz filmde. Adam, oldukça
düzenli, çalışkan ve sorumlu bir portre çizerken, en yakın arkadaşı Kyle ise
daha başına buyruk, asi ve serseri (!) bir karakter gibi görünmektedir. Film
boyunca Adam’ın mücadelesini ve Kyle’ın ona olan gizli desteğini izliyoruz.
Bazı filmlerde spoiler
vermekten çekinmiyorum ama bu film için spoiler vermemeye çalışacağım, zira
herkesin bu filmi izlemesini istiyorum. Kyle ile Adam’ın ilişkisi o kadar güzel
ki filmde, burada bir şeyler söyleyip izlemeyenleri etki altında bırakmak
istemem. Özellikle arabadaki kahve sahnesi ve sonrasında Kyle’ın evinde Adam’ın
gördüğü kitap benim için çok etkileyiciydi.
Filmde komedi ve dram bir
arada ve dengeli şekilde ilerliyor film boyunca. Birçok sahnede gülümsemenize
engel olamayacağınız gibi, birçok sahnede gözyaşlarınıza da engel
olamayacaksınız. Ben filmi çok beğendiğim için övgü dolu sözler yazmak
istiyorum ama izleyecek olanları da yüksek beklenti içine sokmak istemiyorum,
çünkü temel olarak 4-5 kişi çevresinde dönen ve basit şeyler anlatan çok güzel
bir film var karşımızda.
Son olarak, filmin
hikâyesi, senaristin hayatından esinlenmektedir. İzleyin derim. :)
Bu film için İzle veYorumla puanı: 9/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder