21 Şubat 2012

Person of Interest


Yayın hayatına yeni başlayan birçok dizinin ilk 2-3 bölümünü izlerim. İzlerim ki, olası güzel dizileri sadece ülkemizde çok popüler değil diye kaçırmayayım. Bu şekilde başlayıp devamını getirmediğim bir sürü dizi oldu. Ama, Person of Interest kesinlikle bunlardan değil. :)

Önce kısaca diziden bahsedelim. Dizinin yaratıcıları J. J. Abrams ve Jonathan Nolan. Abrams’ın kim olduğunu bilmeyen yok zaten, o yüzden doğrudan Jonathan Nolan’a geçeceğim. Soyadı tanıdık olsa da aslında kendisi de benim için oldukça tanıdık. Christopher Nolan’ı ve haliyle Jonathan Nolan’ı ilk tanıdığımız filmin hikâyesinin sahibidir Jonathan Nolan. Kendisi daha sonra abisiyle beraber The Prestige’in ve The Dark Knight’ın senaryosunu yazmıştır. O yüzden yaratıcılığına çok güvenirim.

Person of Interest’i izlemeye başlamadan önce dizi hakkında çok bilgim yoktu, açıkçası konusunu bile bilmiyordum doğru dürüst, ama Abrams olduğu için işin içinde gizemli, sürekli belli bir konu üzerinde ilerleyen bir dizi bekliyordum. Elbette izlemeye başlayınca öyle olmadığını gördüm. Her iki tür dizilerden izlemeyi de severim doğrusu (yani her bölüm ayrı bir konuyu işleyen diziler ve sürekli aynı konuyu devam ettiren diziler). O yüzden herhangi bir hayal kırıklığım olmadı.

Dizinin iki ana karakteri var; birisi Lost’tan tanıdığımız Michael Emerson, yani Benjamin Linus, diğeri de dizilerde görmeye çok alışık olmadığımız Jim Caviezel. Frequency filminde tanımıştım Jim Caviezel’ı, o yüzden oldukça severim. Michael Emerson, Finch isminde gizemli bir iş/bilim adamını canlandırmakta iken, Jim Caviezel karanlık bir geçmişe sahip eski bir ajan (?) olan Reese karakterini canlandırmaktadır.

Dizinin ilk bölümlerinde sanırım Reese rolü de tam oturmadığı için Jim Caviezel karakter içinde biraz sırıtıyor gibi geliyordu bana ama bölümler ilerledikçe fikrim de değişti. Adam hem karizmatik bir sese sahip hem de role son derece yakışıyor.

Bu kadar yazdık ama daha konuya bile gelememişim. :) Dizide her bölüm bir olay çözmeye çalışıyoruz, ama diğer taraftan da karakterleri tanıyoruz yavaş yavaş. Yani Lost gibi sürekli ilerleyen bir konuya sahip değil ancak, Lost gibi gizemlerin bol olduğu bir dizi var karşımızda.

İlk 3-4 bölüm benim için zaman geçirmek için izlenebilecek diziler kıvamındaydı ama bölümler ilerledikçe iyice kapıldım diziye. Bu aralar zaten sağlam dizi bulmak oldukça zor, bu dizi yokluğunda çok iyi oldu böyle bir dizi açıkçası. Her zaman yaptığım gibi derine inmek yerine bu sefer dizinin geneline ilişkin şeylerden bahsetmeyi daha doğru buldum. İlk sezon bittiği zaman daha geniş bir yazı yazmayı planlıyorum. Şimdilik bu kadar.


2 yorum:

Culturella dedi ki...

J.J. Abrams işin içindeyse o dizi tamamdır..özellikle fringe dizisi müptelası olarak söylüyorum. O da her bölümünde farklı bir olay + çözümlemeyle geliyor. Person of interest için de çok olumlu eleştiriler görmüştüm nette. Ancak henüz izleme fırsatı bulamadım.

rourkie dedi ki...

Kısmen katılıyorum size Gülşah Hanım; JJ Abrams varsa o dizi bitene kadar tamamdır. Ama bittikten sonra hep birşeyler eksiktir. Şikayet etmiyorum aslında, zira gerek film gerekse dizi olsun Abrams'ın bi dolu projesini izledim, çoğunu da çok sevdim. Fringe gayet başarılı bir dizi. Zaten artık bilim kurgu türünde film bile denk getirmek zorken, diziyi bulmak çok güzeldi. Malesef o da bitti. Person of Interest, gerçekten çok iyi ama :) mutlaka izleyin ama ilk sezon ilk bölümlerden sıkılırsanız bırakmayın, 9-10 dedikten sonra zaten sevmediyseniz bırakabilirsiniz. :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...