Hani bizim memleketimizde alaylı mektepli
ayrımı vardır ya hep, işte bu ayrımı net bir şekilde sinema ve televizyon
dünyasında da görürüz. Sinema dünyasında bunun en keskin örneklerinden
biri Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
filminin yönetmeni toprağı bol olsun Ahmet Uluçay'dır.
Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde bir köyde doğup, kendi imkanlarıyla film yapıp festivallere katılan Ahmet Uluçay aslında sinema tutkusunun ne demek
olduğunu bize en iyi anlatan bu işin alaylılarından biridir.
Karpuz Kapuğundan Gemiler Yapmak’ta Ahmet
Uluçay’ın ilk uzun metrajlı kendi öyküsünü anlattığı bir film olarak karşımıza
çıkıyor. 2004 yılında vizyona girdiğinde sinema izleyicisi tarafından ilk
intiba olarak belki yerel çapta bir film olarak değerlendirilmiş, ancak
izlendikten sonra filmin içtenliği, bizden oluşu sinema izleyicisinin gözünde
filmi başka bir yere oturtmuştur.

Fazla lafı uzatmadan filmin konusuna girmek gerekirse; film özgün bir yapım olan iki kafadar arkadaşın Tepecik adlı köyde (bu köy yönetmenin doğduğu ve büyüdüğü köydür) yazları aylak aylak gezmemek için çıraklık yapmak için kasabaya gidip gelmelerini, Recep'in karpuzcunun, Mehmet'in ise bir berberin yanında çalışmasını fakat ufuklarının çıraklıkla sınırlı kalmayıp, kendilerini sinema filmi çekmek için film projeksiyon makinesi yapmasını ve bu aşamada geçenleri konu alır.
Yönetmen filmi öyle bir kurguyla seyircinin
gözüne getirir ki, seyirci filmi izlerken sinema koltuğundan kendini filmin
içine çekili bulur. Gerek Mehmet gerekse Recep'in Ege şivesiyle Anadolu çocuk profilini eksiksiz bir şekilde
yerine getirişleri mi dersin, acemi çırakların büyük umutları ve
hayellerine bağlı oldukları samimiyet mi
dersin ne dersen de seyircinin gözünde kalmayıp içine girdiği bir film zaten
böyle oluşuyla galiba küçücük bütçesiyle gözümüzde ve gönlümüzde değer
kazanmıştır.
Film sadece sinema izleyicisinin gözünde
samimi ve sıcak bir yer edinmekle de kalmadı bir çok film festivalinde ödül
almasının yanı sıra Amerika’nın en büyük film festivallerinden olan Seattle Uluslararası Film Festivali'nde de yer alan ilk Türk filmi olmuştur.
Film başlarken yönetmenin eşi Ayşe’ye filmi
ithaf ettiğinden dolayı Ayşe’ye yazısıyla başlaması, asıl yönetmenin eşinin
olduğunu, kendisi film peşinde koşarken onun odun, kömür ve ekmek derdinde olduğunu
söylemesi eşinin de aslında bu filmde bir emeği olduğunu anlamamıza sebep
oluyor.
Küçük bütçeli bir film olmasına rağmen
içimizde güzel heyecanların uyanmasına
sebep olan yönetmeni rahmetle
anarken bu film süresince ona fedakarlıkla
destek olan eşine ise teşekkür ederek kesinlikle izlemeniz gereken bir film
olduğunu belirtip ve noktayı koyuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder