9 Mayıs 2011

The Way Back

Bugünkü filmimiz The Way Back. Filmin yönetmeni Peter Weir. Oyuncular ise Ed Harris, Colin Farrell ve Jim Sturgess. Yönetmen ve oyunculara daha sonra değineceğiz, önce filmin konusundan bahsedelim kısaca:

Film, Janusz ve altı arkadaşının ikinci dünya savaşı sırasında tutsak olarak tutuldukları, Sibirya’da bulunan bir toplama kampından, ya da Gulag, Hindistan’a uzanan kaçış hikâyesini anlatmaktadır. Film Janusz’un işlediği iddia edilen suçu itiraf etmesini reddetmesiyle başlar, bunun üzerine Janusz’un işkence gören karısı tanıklık eder ve Janusz suçlu bulunup Gulag’a gönderilir. Burada daha sonra birlikte kaçacağı 6 kişiyle tanışır ve kaçması oldukça basit görünen Gulag’tan kaçma planları yapılmaya başlanır. Gulag’tan kaçmak oldukça basittir ama dışarıdaki dondurucu soğukta sağ kalmak ilk aşamada en zorlu kısımdır. Buna rağmen Janusz, suçsuz yere tutsak olmaktansa dışarıda ölmeyi tercih ederim diyerek 6 arkadaşıyla beraber Gulag’tan kaçar. Daha sonra Sibirya’nın dondurucu soğuğundan Gobi Çölü’nün kızgın kumlarına uzanan bir yaşam mücadelesi içinde bulurlar kendilerini.

Oyuncu seçimleri bence çok iyi olmuş. Ed Harris’in mesafeli, kendi başına tavrı karaktere çok iyi oturmuş. Jim Sturgess çok tanıdığımız bir oyuncu değil. 21’den hatırlayabilir bazı izleyiciler. Bu filmde 21’e göre çok iyi bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Colin Farrell ise filmin en renkli karakterini canlandırmış. Kendisi Miami Vice’dan bu yana çok iyi yapımlarda oynuyor. Dandik Amerikan gişe filmlerinden uzak duruyor. Daha önce London Boulevard filminde bahstemiştik Colin Farrell’dan. Bu filmde biraz komik, biraz çaresiz, biraz acımasız bir Rus suçluyu canlandırıyor. Bu karakter bana biraz In Bruges filminde oynadığı karakteri hatırlattı, aksan biraz farklıydı o kadar. Son olarak filmin yönetmeni Peter Weir’dan bahsetmek istiyorum. Çok sık film çevirmeyen Avustralyalı yönetmeni son olarak Master and Commander filmiyle izlemiştik. Onun öncesinde ise benim çok sevdiğim Truman Show filmi gelir, ama sinemaseverlerin aklında en çok yer eden filmi hiç kuşkusuz Ölü Ozanlar Derneği’dir. Her filminde insan ilişkilerini inceler yönetmen, filmdeki karakterler sürekli zor şartları zorlarlar ve onları değiştirmek için uğraşırlar.

Film oldukça uzun ama seyirciyi hiç sıkmıyor, heyecan ve gerilim hiç azalmıyor, o yüzden izleyenlerin dikkati dağılmadığı için filmin uzun olması da problem olmuyor. Ayrıca, filmin empati yaptırma gibi bir özelliği olduğunu düşünüyorum. Eminim izleyen herkes, ben bu durumda olsam ne yapardım diye sormuştur kendisine. Duyguları karakterlerle birlikte yaşıyoruz, onların yolculuğunu onlarla birlikte yapıyoruz. Ayrıca filmdeki görsellik ve sürekli değişen muhteşem sahneler insanı kendine hayran bırakıyor.

Filmin bir diğer güzel tarafı ise filmde Hollywood dokunuşunun olmaması. Filmde gereksiz yere eklenmiş aksiyon sahneleri yok, lüzumsuz ağdalı drama yok, her şey çok basit ama çok detaylı ve hepsinden önemlisi çok gerçekçi. Son olarak bu filmin yaşanmış bir hikâyeye dayandığını belirtmek isterim. Polonyalı bir subayın, sonraları İngiltere’ye yerleşip bir ghost-writer yardımıyla yaşadıklarını anlattığı kitabı The Long Walk’dan uyarlanmıştır.

Bu film için İzle ve Yorumla puanı: 9/10




2 yorum:

Adsız dedi ki...

Film güzeldi ama Colin Farrell'ın gruptan erken ayrılmasına üzüldüm :(

İzle ve Yorumla dedi ki...

Evet bence de filmin en eğlenceli ve ilginç karakterini canlandırıyordu Colin Farrell.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...